11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alman Radyosu ARD’nin İstanbul Muhabiri Christian Buttkereit’e konuştu.
Türkiye-AB ilişkileri üzerine açıklamalarda buluna Gül, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, Almanya ile ilişkiler, çok tartışılan AİHM kararları, FETÖ, Suriyeliler ve aktif siyasete dönüp dönmeyeceğine dair sorularını yanıtladı.
“YAPAMADIK” ÇIKIŞI
Türkiye’nin Almanya ve Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde geldiği noktada iki tarafın da karşılıklı hataları olduğuna söyleyen Gül, “Kendi irademizle AB kurallarını fasıl fasıl iç mevzuatımıza yansıtmayı ve AB standartlarını yakalamayı beceremedik. Türkiye’nin noksanlığı da bu oldu. Zamanında çok açık bir şekilde, basın toplantılarında da Türkiye’nin NATO üyesi olan, fakat AB üyesi olmayan Norveç gibi olabileceğini, fasılların resmen açılıp kapanmasının sembolik olduğunu, önemli olan fasılların içeriğini bir ülkenin gerçekleştirmesi olduğunu ifade etmiştim. Türkiye olarak neyi yapmamız gerektiğini biliyorduk. Bu iradeyi göstermemiz gerekiyordu, böylece Türkiye çok güçlü bir ülke olacaktı. Bunu yapamadık” dedi.
“Tam üyelik hedefinden şu anda geriye kalan nedir?” sorusunu yanıtlayan Gül, “Şartlar çok değişti. Hem Türkiye hem Avrupa değişti. Siyasi iradelerin çok farklı öncelikleri var” yanıtını vererek, “Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinde gelinen noktada karşılıklı hatalar yapıldı” dedi.
“AİHM KARARLARINA UYMAK ZORUNDAYIZ”
Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin devam ettiği süreçte, AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına yönelik kararı değerlendiren Abdullah Gül, şu açıklamalarda bulundu:
“Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu ülkesi, AİHM’e hâkim veren bir ülke ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini en erken onaylayan ülkelerden birisi. AİHS m. 46, sözleşmenin taraflarının kesinleşen mahkeme kararlarına uyması gerektiğini belirtmektedir. Hatta, AK Parti hükümetinin ilk yıllarında, 2004 yılında bir anayasa değişikliği yaptık. Bu değişiklik sonucunda, Anayasamızın 90. Maddesi gereği temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası sözleşmeler kanunlarımızın üstünde tutulmaktadır, bunlarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne gidilememektedir. AİHM hükümleri anayasamız gereğince kanunlarımızın üstündedir, bu nedenle AİHM kararlarını uygulamak mecburiyetindeyiz”
“TÜRKİYE’NİN İMAJI İÇİN OLUMSUZ DURUM”
“AİHM’in bazı kararlarına uymakta Türkiye direniyor. Bu Türkiye için bir imaj sorunu oluşturmuyor mu?” sorusuna ise, “Bu konuda açıklamalarım var. AİHM kararlarını geciktirmeden uygulamak gerektiğini her zaman belirttim. Uzun milletvekilliği dönemimde 10 sene Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde milletvekilliği yaptım, bu kapsamda AİHM’e hâkim seçtim, bu süreçleri çok iyi bilen biriyim. Dışişleri bakanı olduğum dönemde, AİHM kararlarıyla ilgili bazı tazminatları ödemek durumunda kalan biri olarak teknik kısmına da hâkim biriyim. Türkiye imajı açısından da şüphesiz olumsuz bir durum, fakat hepsinin bir süreç içerisinde gerçekleşeceğini de tahmin ediyorum” dedi.
“DARBE GİRİŞİMİNDE TÜRKİYE’NİN YANINDA OLMALARI GEREKİRDİ”
15 Temmuz darbe girişiminde Batı’nın Türkiye’ye kayıtsız şartsız destek vermesi gerektiğini, “varsa bir eleştirisi bunu sonra yapmalıydı” diyen Gül, FETÖ’nün tehlikeli bir yapı olduğunu ve Almanya’nın gelen Suriyelileri güzel bir entegrasyon sürecine soktuğunu dile getirerek, aktif siyasete dönmeyi düşünüp düşünmediğine yönelik soruya da şu ifadelerle karşılık verdi:
AKTİF SİYASET İÇİN NEGATİF SİNYAL
“Türk siyasi geleneğinde cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur. Anayasa gereği partisinden ayrılarak, yedi sene tarafsız Cumhurbaşkanlığı yapan bir ismin aktif, gündelik siyasetin içine girmesi zor oluyor, bu yüzden günlük siyasetin içine girmedim, ama zaman zaman önemli konulardaki görüşlerimi halk ile paylaştım.”