Prof. Dr. Güven Delice, dolar merkezli uluslararası para sisteminin sürdürülebilirliği konusunu kaleme aldı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yürürlüğe giren Bretton Woods Sistemi’nde ABD doları küresel bir mübadele aracına dönüşmüş, aynı zamanda rezerv para ve müdahale parası niteliklerine haiz olarak işlem görmüştü. Bu durum, üstü kapalı bir biçimde ABD Merkez Bankasını da (FED) dünya merkez bankası statüsüne yükseltmişti. Bu dönemde uygulamaya geçirilen ABD dolarına dayalı tek kutuplu küresel para sistemi çok az değişikliğe uğrayarak bugüne kadar gelmiş, ancak özellikle 2008 küresel finans krizi sonrasında sistem değişikliği talepleri daha çok ülke tarafından ve daha ciddi düzeyde dile getirilmeye ve bu konuda somut adımlar atılmaya başlanmıştı. Gelinen noktada, tek kutuplu para sisteminin sürdürülemez olduğu konusunda genel bir kabul oluştuğu söylenebilir. Sistemin tek kutuplu yapısının doğurduğu bu baskı ve rahatsızlıklar alternatif sistem önerilerine ve girişimlerine kaynaklık ediyor.
Küresel likiditenin önemli bir kısmının tek bir ülkenin ve onun denetimindeki uluslararası kuruluşların izleyecekleri politikalara ve verecekleri kararlara bağlı olması sistemin işleyişinde ciddi aksamalara ve zaman zaman krizlere yol açıyor.
ABD dolarının değeri
Günümüzde ABD doları ulusal ve/veya uluslararası birçok işlemde kullanılıyor ve birçok ürünün fiyatlandırılmasında hesap birimi olarak işlev görüyor. Ülkeler, para ve finans piyasalarında istikrar sağlamak adına dolar rezervleri tutuyor; ABD tahvilleri alıyorlar. Dünyada likiditesi en yüksek varlıklar olarak ABD hazine kağıtları, piyasasının büyüklüğü, derinliği ve yüksek likiditesi doların küresel gücünü artırıyor. Doların rezerv para rolü, ABD açısından düşük maliyetle borçlanma avantajının yanı sıra diğer ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulamasını da mümkün hale getiriyor.
21. yüzyılda değişen güç dengeleri çerçevesinde avro ve renminbi alternatif uluslararası paralar olarak değerlendirilmeye ve söz konusu paraları çıkaran ülkeler bu konuda bazı adımlar atmaya başlayınca, doların küresel sistemdeki lider konumu tehdit edilmeye başlandı.
Başta petrol ve altın olmak üzere emtia fiyatlarının uluslararası piyasalarda dolar cinsinden belirlenmesi ABD’nin hegemonik gücünün devam etmesine katkı sağlıyor. Dolar ayrıca, sabit kur sistemi takip etmek isteyen ülkelerin paralarını sabitlemeyi tercih ettikleri bir çıpa görevi görüyor. Diğer taraftan, dolara yönelik yoğun talep değerini yükseltiyor; bu da ABD’nin ihracatını azaltıp, ithalatını artırarak üretim ve istihdam artışı üzerinde olumsuz etkilere sebep olabiliyor. Ancak küresel para olmanın sağladığı avantajların yanında bu maliyetler oldukça küçük.
Uluslararası para ve finans sistemi mevcut haliyle sürdürülemez bir noktada bulunuyor.
Bretton Woods Sistemi döneminden itibaren ABD doları küresel ölçekte kabul görmüş, uluslararası işlemlerin yanı sıra özellikle gelişmekte olan ülkelerde ulusal parayla birlikte dolaşımda kalmıştır. 2008’de yaşanan küresel finans krizine, Kovid-19 krizine ve ABD’nin devasa dış borçlarına rağmen dolar kullanımında ciddi bir düşüş ortaya çıkmamıştır. Krizden bu yana arzı olağanüstü düzeylerde artmasına rağmen talepteki artışlar nedeniyle doların değerinde ciddi bir gerileme gerçekleşmemiştir. Tam tersine 2022 başlarınd
a parasal genişlemeyi sonlandırma adımları atan ABD, bu kapsamda yaptığı faiz artışlarıyla doların daha da güçlenmesini sağlamış ve bütün piyasalar üzerinde baskı oluşturmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası IMF ve Dünya Bankasının belirleyici olduğu mevcut sistemde, oyunun kuralları, sistemi domine eden ülkeler (başta ABD) tarafından bu kurumlar üzerinden dikte edilmekte, sistemin kırılganlıkları ve güç asimetrileri bilerek devam ettirilmekteydi. Sistemdeki dengesizliklerin giderilmesi için diğer ülkelerce yapılan her hamle, ABD tarafından siyasi/ekonomik baskı araçlarıyla geri püskürtülmekte veya sembolik bazı düzeltmelerle geçiştirilmekteydi. Ancak 21. yüzyılda değişen güç dengeleri çerçevesinde avro ve renminbinin alternatif uluslararası paralar olarak değerlendirilmesi ve söz konusu paraları çıkaran ülkelerin bu konuda bazı adımlar atmaya başlaması, doların lider konumunu tehdit etmeye başladı. 1960’larda Fransa Maliye Bakanı Valery Giscard d’Estaing’ın tanımlamasıyla sistemin ABD’ye sunduğu “fahiş ayrıcalıkları” diğer ülkelere karşı bir yaptırım aracına dönüştüren[1] ABD’nin, küresel hegemonik gücünde gerileme ve yeni güç odaklarıyla dengelenme süreci başladı. Ancak bu, bugünden yarına tamamlanabilecek bir dengelenme olmayacak ve muhtemelen iş birliği yerine çatışmaların yönlendireceği bir süreç olacaktır.
Küresel finans krizinden sonra finansal istikrar konusu bütün ülkelerin en önemli problemi oldu, bu konuda uluslararası kuruluşlara ve merkez bankalarına ilave sorumluluklar yüklendi. Bu dönemde dünya, dolar merkezli uluslararası para sisteminde önemli reformlar yapmaya hazır görünüyordu. Bu çerçevede küresel düzeyde Finansal İstikrar Kurulunun oluşturulması ve finansal konularda karar alma mekanizmasının G7’den G20’ye doğru genişletilmesi adımları atıldı, ancak daha ileri gidilemedi.
Doların bugünü ve geleceği
Hemen her kriz döneminde ABD dolarının küresel egemenliğinin ortadan kalkacağına ilişkin tartışmalar yaşanmış, ancak beklenen durum gerçekleşmemiştir. Halihazırda dünya döviz rezervlerinin yüzde 60 civarında bir kısmını oluşturan doların payında düşüş beklentileri devam ediyor. 2008 küresel krizi ve Kovid-19 krizleri ile mücadele kapsamında Fed, Amerikan tarihinde görülmemiş bir boyutta parasal genişlemeye gitmiş ve sistemin ABD’ye sağladığı avantajların küresel finans sistemi üzerinde oluşturduğu kırılganlıkları dikkate alma sorumluluğunu üstlenmemiştir.
Bugün her ne kadar uluslararası ticari ve finansal işlemlerde ve rezerv varlıklarda bir çeşitlendirme ortaya çıkmış olsa da dünya hala daha büyük miktarlarda dolar rezervi tutuyor. Elbette ki bu ilelebet sürecek bir durum değil. Gelinen noktada doların bu baskın durumundaki gerilemeyi hızlandıracak önemli gelişmeler oldu. Teknolojik gelişmelerin kaynaklık ettiği dijital para ve kripto paralar ile piyasaların geçirdiği evrimin ve küresel ölçekte yaşanan son gelişmelerin ortaya çıkardığı durgunluk ve enflasyon baskılarının doların düşüşünü hızlandırması bekleniyor. Yine, ABD’nin küresel ticaret içerisindeki payının Çin lehine gerilmesi; Rusya-Ukrayna savaşı ve Fed’in kararları nedeniyle döviz piyasalarında oluşan dengesizlikler doların gücünü zayıflatacak süreçleri besliyor. Ülkelerin, aralarındaki ticareti ulusal paralarla yapma istekliliği de üzerinde durulması gereken bir faktör. Bu ülkeler ikili veya bölgesel anlaşmalar üzerinden ticari akımların finansmanında ulusal paraların kullanımından, avro gibi ortak bir bölgesel paranın kullanımına kadar birçok alternatifi değerlendiriyorlar. Diğer taraftan, daha istikrarlı, daha yüksek büyüme performansına sahip ekonomilerin paraları da bu süreçte daha fazla kullanılmaya başlandı.
IMF’nin çıkardığı rezerv varlık olan SDR 1970’li yıllarda, avro 2000’li yılların başlarında ve bugün renminbi, doların alternatifi olabilecek paralar olarak dikkati çekiyorlar. ABD, IMF’deki hakim pozisyonu nedeniyle SDR’nin küresel bir rezerv para olmasını bugüne kadar engelleyebildi. Avrupa Birliği’nin 2008 küresel finans krizinin ardından yaşadığı borç krizi, Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı avronun resmi rezervlerdeki payının beklenen ölçüde artmasını engelledi. AB’nin bankacılık sektörü ve sermaye piyasaları arasında ileri düzeyde bir entegrasyon gerçekleştirememiş olması nedeniyle avronun reel işlemlerde kullanımının aksine finansal işlemlerdeki kullanımı zayıf gözüküyor. Çin renminbisi ise küresel bir rezerv para olmanın gerektirdiğişartları henüz tam olarak sağlayamamış olmasının[2] yanı sıra, gerek bölgesinde gerekse küresel ölçekte yeni bir rezerv para sahibi olmanın avantajlarını sorumluluklarla dengeleme konusunda yeterli güven oluşturamadı. Aşırı değişken yapılarıyla kripto para birimleri ve altın ise bu süreçte dolara alternatif olabilecek varlıklar olarak görülmüyor. Bununla birlikte, ödeme ve değer saklama aracı olarak sanal paraların gelişmesi, doların veya alternatif olabilecek diğer ulusal paraların rezerv para fonksiyonlarını zayıflatabilecek bir faktördür.
Özetle, uluslararası para ve finans sistemi mevcut haliyle sürdürülemez bir noktadadır. Sistemin kaynaklık ettiği bölgesel ve küresel çaptaki krizler, Çin ve yükselen piyasa ekonomilerinin küresel üretim ve ticaretteki artan payları, hızla gelişen dijital para piyasaları ve artan sıcak/soğuk savaş işaretleri dolar merkezli uluslararası para sisteminin değiştirilmesini kaçınılmaz hale getirdi. Sistemin reformu için adımlar atılmazsa, yaşanan krizler şiddetlenerek devam edecektir. Kısa ve orta vadede en uygun çözümün çok kutuplu bir para sistemi olduğu yönünde yaygın bir kanaat bulunuyor. Teknolojik yeniliklerin hız kazandığı, salgın hastalıkların küresel krizlere zemin oluşturduğu, jeopolitik risklerin ve çatışmaların yoğunlaştığı, uluslararası göç hareketlerinin arttığı bir dünyanın sorunlarının çözümü ancak çok taraflı bir yapı içerisinde mümkün.
- ABD’nin, doların baskın konumunu kötüye kullandığını göstermesi açısından 1971 sonlarında Roma’da yapılan G-10 toplantılarında ABD Hazine Bakanı Connally’nin muhataplarını şaşkına çeviren şu sözü son derece önemlidir: “Dolar bizim para birimimiz, ama sizin sorununuz”
- Özellikle SDR sepetine dahil edildiği 2016 sonrasında renminbinin döviz piyasalarındaki işlem hacminde artışlar yaşandı. Ancak, gerek bölgesel gerek küresel bağlamda ticari ve finansal işlemlerdeki payı kısa ve orta vadede dolara alternatif teşkil edecek düzeyde değildir. Halihazırda küresel döviz rezervlerinde ABD dolarının payı yüzde 60 civarındayken, renminbinin payı yüzde 2’dir. Bununla birlikte, Çin’in üretim ve ticaret potansiyeli dikkate alındığında, renminbinin önce bölgesel daha sonra küresel bir para olarak sistemde yerini alması çok uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor.
KAYNAK: AA