Kimselerin vakti yok; ne kendine ne de başkasına. Hep çok yoğunuz hep de çok yoksun. Yetişme telaşında kaybetmişiz birbirimizi, en çok da kendimizi. Amaçsız yaşıyor gibiyiz. Ne olmak istiyorsun denildiğinde hep benzer cevaplar çıkıyor karşımıza; ünlü olmak, zengin olmak, başarılı olmak. Mutlu olmak için bunlar yeter sanıyoruz, her seferinde elde ettiğimizi az bularak, tatmin duygusundan uzak, hırsla bakıp karşılaştırıyoruz başka hayatları kendimizinki ile. Sabah okula giden öğrenci de, işe giden çalışan da, iş veren patron da, ev hanımı da, okuyan da okumayan da, üreten de üretmeyen de hatta işi olmayan bile hep yorgun, hep söylenen, hep mutsuz çoğunlukla. Yetmiyor, kesmiyor, mutlu etmiyor elindeki. Hevessiz, umutsuz, amaçsız bir robot gibi günü de içini de dolduruyor. Okumuyor, araştırmıyor, sorgulamıyor, kendini geliştirmiyor, kulaktan duyma bilgilerle, kıskançlık ya da sabit fikirlilikle ile bakıyor hayata. Daha iyisini isterken elindekinin kıymetini bilmeden, hoyratça kullanıyor, hep var olacakmış gibi, bir kenarda dursun belki bir gün işime yarar mantığı ile eşyayı da, hayatı da çöplüğe dönüşüyor, ayıklanıp temizlenmesi zor bir dikenli bahçe gibi. Temizlemeye kalktıkça eline batar endişe ile kendi haline bırakıyor zamanla ve bir gün işin içinden çıkılmaz bir hal alınca da profesyonel yardım gerektiren bir duruma düşüyor. Herkesle aynı mesafede ve samimiyet içerisinde arkadaşlık kuran, gün gelip aslında ne kadar yalnız olduğunun farkına varıyor samimi ve gerçek dostluklar aradığında. Dolabında bir dolu kıyafeti varken, bütçesine ve gerçekten ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın bir yenisini daha alıyor, modadan ve sözüm ona arkadaşlarından geri kalmamak adına. Daha şatafatlı gözüksün diye alıyor, bir belki iki defa kullanıp yer kapladı diye sonradan başkasına vereceği eşyaları. Sırf beğenilmek, takdir almak için yazılıyor spor salonlarına, diyet kurslarına; evde sağlığını ya da bedenini düşündüğü için değil. Bir ya da iki hafta sonra vazgeçiyor zaten, inanmadığı bu sürecin kendisine bir fayda sağlamadığı için değil de zamanı olmadığını, yoğunluğunu bahane göstererek. Dolduruyoruz içimizi, dışımızı, bulunduğumuz ortamı; işimize yaramayanla hatta belki gereksiz yer kaplayıp zarar verenle. İyi ile kötünün, faydalı ile zararlının ayrımını yapmadan, zaruri ile fazlalık olanın ayrımını yapıp dengeyi kuramazsan yükün çok ve ağır olur yok yere. Kullanmayacağın eşya ile evini, tüketemeyeceğin gıda ile dolabını, kaliteli iletişim kurmayacağın kişiler ile zamanını ve emek-sevgi-saygı barındırmayan ilişkilerle de yüreğini doldurma ki mutlu ve rahat yaşayabilesin.
Deray Yurdakul…
Instagram: derayyurdakul
Facebook: Deray Yurdakul
Mail: yurdakulderay@gmail.com